Avrupa köpek sorununu nasıl çözdü?

Avrupa’da insanlar barınaklara yardım etmeye teşvik edilirken sokak köpekleri sorunu yalnızca kanunlar yoluyla değil, toplumun tamamının işbirliği sayesinde sona erebildi.

Avrupa devletleri hayvan popülasyonunun kontrol altına alınması çalışmalarına günümüzden çok önce başladı. Alman “Hayvan Refahı Kanunu” 1972 yılında yürürlüğe girdi. Bunun yanında Avrupa Birliği’nin “Hayvanların Korunması Konvansiyonu” ise 1987’de yürürlüğe girdi. Tüm Avrupa ülkelerinde sokak köpeği popülasyonunun kontrol altına alınmasında temel bazı kriterler uygulanıyor. Bunları; köpeklerin kimliklendirilmesi, köpeklerin kısırlaştırılması, sokak hayvanları için tam kapasiteli barınaklar inşa edilmesi, işlevsel hayvan koruma yasaları sağlanması ve caydırıcı cezai düzenlemeler olarak sıralayabiliriz. Avrupa’da insanlar barınaklara yardım etmeye teşvik edilirken sokak köpekleri sorunu yalnızca kanunlar yoluyla değil, toplumun tamamının işbirliği sayesinde sona erebildi.

Avrupa Birliği’nin (AB) Hayvanları Koruma Konvansiyonu’nun 12. maddesinde, sokak köpeklerinin sayısının azaltılması için üye ülkelere gerekli önlemlerin alınması yetkisi verilmiştir. Bunun yanında, hayvanların yakalanmasının ve gerekliyse uyutulmasının en az acı verici şekilde yapılması, hayvanların kimliklendirilmesi, kısırlaştırılmalarının yapılması ve özellikle sokak hayvanlarının yetkili makamlara bildirilmesinin teşvik edilmesi gibi düzenlemeler mevcut.

Almanya’da uygulamalar

Almanya’da sokak köpekleri, başıboş, sahipsiz köpekler olarak tanımlanıyor. Alman halkı için sokakta başıboş köpek gördüğünde belediyeyi veya “Tierheim” adı verilen kuruluşları aramak kanuni bir zorunluluk niteliğindedir. Federal idari mercilerin sokak köpekleri için belirlediği alanlarda belediyeler ve Tierheim kurumları sokak köpekleri için yaşama alanı oluşturuyor ve sokaklardaki başıboş köpekler kısırlaştırıldıktan sonra bu alanlarda muhafaza ediliyor. Bunun yanında, toplanan sokak köpeklerinden hasta olup acı çekenler ise belirlenen acısız yöntemlerle uyutuluyor. Alman toplumunda sokak köpeklerine ilişkin en önemli duyarlılık, yardımları doğrudan çevredeki köpeklere yapmaktansa, yardım kuruluşlarına ve belediyelere yapmaktır. Bu şekilde insanlar dolaylı olarak birçok köpeğe yardım edebiliyor.

İngiltere örneği

İngiltere’de sahip olunan hayvanlar için iyi bir yaşam ortamı sağlama zorunluluğu bulunuyor. Bununla birlikte Almanya örneğinde olduğu gibi sokak köpeklerinin görüldüğü yerler belediyelere bildiriliyor. Bunun yanında sokakta köpek gören bir kişi, köpeğin sahibi biliniyorsa sahibine götürmek, sahibi anlaşılamıyorsa yerel idari makamlara teslim etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülükleri yerine getirmeyen kişiler para cezasına çarptırılıyor. Yerel idari makamlarca görevlendirilen bir görevli, bir sokak köpeği bulduğu veya kendisine sokak köpeği getirildiği takdirde sahibi anlaşılabiliyorsa 7 gün içinde sahibine vermekle yükümlüdür. Köpeğin sahibi yoksa veya belirlenen süre içinde sahibi teslim almaya gelmediği takdirde görevli, köpeği ona bakabilecek birine verebilir, sokak köpekleriyle ilgilenen özel barınaklara verebilir veya uyutabilir.

Fransa’da düzenlemeler

Fransa’da da düzenlemeler İngiliz hukukuna benzer şekildedir. Yolda başıboş köpek bulunduğu takdirde, bireyler bu durumu belediyeye haber vermekle yükümlüdür. Bunun yanında bireyler bu köpekleri belediyenin belirleyeceği yerlere kendileri de götürebiliyor. Belediye personeli bulunan hayvanın sahibi varsa sahibine haber verir. Sahibi yoksa veya köpeği almak için başvuruda bulunmazsa, köpek terk edilmiş sayılır. Terk edilen köpeklerle ilgili özel barınaklara teslim etme kararı verilebileceği gibi ötenazi uygulaması kararı da verilebilir. Bu süreçte köpek, belediyelerce belirlenmiş alanlarda tutulur ve bakımları en iyi şekilde yapılır.

Türkiye’de sorunlu alanlar

Ülkemiz açısından ise sokakta görülen bir köpek insancıl şekilde eğitimli kişilerce toplanır. Toplanan köpek 10 gün boyunca bakımevlerinde tutularak bakımları yapılır. Bu süreçte köpeğin sahiplendirilmesi için duyurular yapılır. Sahiplenilmeyen köpek kural olarak 7 gün içinde bulunduğu yere salıverilir. Ancak toplanan köpeğin hastalığı iyileşmeyecekse ve köpek acı içindeyse ve kamu sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyorsa köpek uyutulur.

Görüldüğü üzere ülkemizde sokak hayvanlarına dair düzenlemelerde, diğer ülkelere kıyasla birçok eksik bulunuyor. Şüphesiz sokak köpekleri popülasyonu hem grup içindeki güçsüz köpekler için hem de kedi ve benzeri diğer canlılar için tehlikeli olabileceği gibi, insan hayatına ve çevreye karşı da tehdit arz ediyor. Yemek ve su gibi kaynaklara erişimi kısıtlanan sokak köpekleri saldırganlaşır. Saldırganlaşan köpekler ise hem popülasyondaki diğer hayvanlara hem de insanlara zarar verebilir. Bunun yanında, grup içindeki bazı köpekler elde ettikleri kaynakları diğer köpeklerle paylaşmayarak onlara da zarar verebilir. Bunun üstüne, popülasyon nüfusunun sürekli genişleyebileceği de düşünülürse, bu popülasyonun hem çevreye hem de kamu sağlığına vereceği zarar ciddi boyutlara ulaşabiliyor.

Ülkemizdeki diğer bir sorun da 7332 sayılı kanun değişikliği ile kurulması belediyelere bırakılan hayvan bakımevlerinin yeterli şartlarda olmaması ve hayvanların ihtiyaçlarını karşılamamasıdır. Burada kurulan hayvan bakım evlerinin gereken şartlara sahip olup olmadığının denetlenmesi, hayvanların toplanması sırasında uzman ekiplerin kullanılması ve rehabilitasyon ve kısırlaştırma süreçlerinin uzman kişilerce yapılması ve tüm bu sürecin bakanlık tarafından denetlenmesi gerekiyor. Bu işlemlerin ciddi bir mali külfeti olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

Öneriler

Bu kapsamda ilk öneri olarak, şehirlerde özellikle insan nüfusunun kalabalık olduğu yerlerin “köpeksiz alan” ilan edilmesi ve kalabalıklar üzerinde köpeklerin etkisinin azaltılması gerektiği gösterilebilir. Bu yerler belediyeler tarafından belirlenecek, denetimi de yine belediyelerce yapılacaktır.

Bir popülasyondaki sokak köpeği sayısının artışı, dışarıdan başka köpeklerin dahil olması ve popülasyon içerisindeki köpeklerin üremeleri yoluyla mümkündür. İlk olarak dışarıdan başka köpeklerin popülasyona dahil olmasının önüne geçilmelidir. Ülkemizde hayvanların kimliklendirilmesi yolu ile köpek sahiplerinin köpeklerini terk etmelerinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Bu değişikliklerin yanında hayvan sahipleri bilinçlendirilmeli, eğitimlerden geçirilmeli ve bu eğitimlerden sonra köpek sahiplenmeye yetkili kılınmalıdır. Tüm bu çabalara rağmen yine de köpeklerini terk edenlere ilişkin caydırıcı önlemler ve cezai müeyyideler artırılmalıdır.

İkinci durum ise, popülasyon içindeki köpeklerin üremelerinin sınırlandırılması veya durdurulmasıdır. Bu ise kısırlaştırma yoluyla olmalıdır. Bir sokak köpeğinin öncelikle alanında eğitimli kişilerce, acı ve eziyet çekmeden toplanması önemlidir. Toplanan köpeğin yine alanında uzman kişilerce kısırlaştırılması gerekir. Toplanıp kısırlaştırılan köpeklerin ise, idari makamlarca belirlenen hayvan yaşam alanlarına bırakılmaları gerekiyor.

Hayvan yaşam alanları, kısırlaştırılıp bırakılan tüm köpeklerin yaşadığı yer olacaktır. Bu nedenle bu alanların köpeklerin refah içinde yaşamasına uygun olması bekleniyor. Köpeklerin kısırlaştırılması ve yaşamaları için kaynak sağlanması ciddi bir maliyete yol açabiliyor. Her ne kadar köpeklerin toplanması, kısırlaştırılması ve bakımı belediyelerin üzerine bırakılmışsa da belediyelerin tek başına bu maliyetin altından kalkabilmesi güçtür. Dolayısıyla sistemin devamlılığını sağlayabilmek amacıyla belediyelere sokak hayvanlarının bakımı amacıyla bir fon oluşturulmalıdır. Oluşturulacak fonların yanında, hayvanseverlerin ve sivil toplum örgütlerinin de, Almanya örneğinde olduğu gibi, köpeklere bireysel olarak yardım etmekten ziyade, hayvan yaşam alanlarına yardımda bulunmaları teşvik edilmelidir. Bunun yanında hayvan yaşam alanlarının işletmesinin özel ve alanında uzman işletmelere bırakılması da maliyeti azaltacak bir diğer yoldur.

Şüphesiz uyutma yöntemi de sokak köpekleri popülasyonunu kontrol altına alan bir yoldur. Ancak hayvanların uyutulması yalnızca kanundaki şartların varlığı altında mümkün olmalıdır. Sokak hayvanlarının uyutulması yöntemine son çare olarak başvurulmalı, bu işlem de kanunda ve yönetmelikte belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılmalıdır.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.